İnsanlık tarihi sürecinde insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından bazıları olan barınma ve beslenme gereksinimleri sürekli değişiklik göstermiştir. İnsanlar toplayıcılıktan, avcı toplayıcı, tarım ve yerleşik hayata geçmeyle birlikte beslenme yapımız ve tükettiğimiz besin öğelerinde değişimler olduğunu görmekteyiz. İlk insanlardan günümüze kadar insanlar besinlerini çok farklı şekillerde muhafaza ve depolamak istemişlerdir, İnsanlık tarihine baktığımızda insanların günümüzden yaklaşık 2.6 milyon yıl önce toplayıcı; daha sonra avcı toplayıcı ve günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce ise tarıma başladığını görmekteyiz. Paleolitik dönemde günümüze kadar mutfak kültürümüz değişerek günümüzdeki modern beslenme anlayışı ortaya çıkmıştır. Paleolitik dönemde insanlar yemek pişirirken besinleri bir araya getirmeden tüketiyorlardı. Fakat bugünkü beslenme anlayışımızın geçmişteki deneyimlerimizin bir birikimi olarak ortaya çıktığını da unutmamak gerekir . Aynı zamanda her toplumun beslenme alışkanlığına, damak zevkine, tarihi ve kültürel yapısına, tarımsal üretimine göre mutfak kültürü de şekillenmektedir.
Bugün geldiğimiz süreçte endüstriyel tarım ve hayvancılık sektöründe besinlerin tarafımıza ulaşması sistematik bir makineleşmenin ardından çok hızlı yol katetmiş olarak biz insanların konforuna sunulmuştur. Bu konforun en önemli etkeni olarak hammmadelerin uygun şartlar altında depolanması ve işlenmesidir. Bugün bu görevi silo sistemleri yapmaktadır, yüzyıllardır insanlığın en önemli besin kaynaklarından olan buğday, mısır gibi bakliyatların saklanmasında büyük önem taşıyan silolar dar alanda binlerce tonluk ürünün uzun süre bozulmadan korunmasını sağlıyor. Silolarda mamuller bir yıl boyunca tarladan yeni hasat edilmiş gibi muhafaza edilebiliyor. 300-350 metrekarelik bir siloda 6 bin tonluk ürün rahatça stoklanabilirken ürünün bayatlamasının ve kanserojen madde içermesinin de önüne geçiliyor. Yağmurda ıslanmaktan, sıcakta ısınmaktan ve bitlenmekten uzak ortamda korunan ürünler aylar sonra ilk günkü tazeliğiyle tüketiciye sunulabiliyor. Silonun Tarihçesi! İlk silolar Avrupa’da XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılmaya başlanmıştır. Bunlar daha çok toprakta açılan kuyulardan oluşmaktadır. 1873’te bir Amerikalı toprak üstünde silo yapmayı denemiştir. Bu silo dört köşe bir yapıya sahipti. Ancak köşeli oluşu iyice doldurulmasına engel oluyordu. Bunun üzerine siloların silindir biçiminde yapılmasına başlandı. Bu gelişmeyle birlikte siloların önü de açılmış oldu.
Barınma konusuna geldiğimizde ise, İnsanın konut yapma teknolojisine eriştiği zamana kadar geçen süre bir milyon yılı aşkındır. Bu süre insanın biyolojik, kültürel evrimini sürdürmesi, teknolojiyi geliştirmesi ve konut inşa edecek bir düzeye gelmesi için gerekmiştir. İnsan milyonlarca yıl barınma ihtiyacını mağara, kaya sığınağı, kovuk gibi doğada hazır bulunan yerlerde karşılamıştır. Bugün yaşadığımız konutların inşa sürecinde yüzlerce hammaddenin kullanıldığını bilmiyor olabiliriz, bastığımız betonun, bir resim astığımız duvarın oluşumun da hammaddelerin çıkartılması, işlenmesi, depolanması, belirli bir kalıba sokulması için bir çok sistemden geçmektedir. Bu işlemlerin sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için Silo sistemlerinin en verimli şekilde tesise uygulanması gerekmektedir.
Dünyada hiçbir şey yoktan var olmuyor ve var olanlar da yok olmuyorsa eğer, demek ki dönüşüp duruyor her şey. Dönüşen her şey, girdiği yeni şeklinin içinde havada, suda, toprakta yoluna devam edip gidiyor. Ya bu rüzgâr? Toprağın ve suyun üstünden geçip giderek dünyayı biteviye dolanıyor olmalı. Unutulmamalıdır ki insan; doğadan, sağlıktan, gelecekten kopuk bir varlık değildir. Tarih bize gösteriyor ki dün yapılanlar bugünümüzü; bugün yaptıklarımız da yarınımızı etkileyecek. Bu bilinçle; doğaya en az zarar veren, insani özellikleri ortadan kaldırmayacak, sosyal adaletsizliğe sebep olmayacak, üzerinde evrensel uzlaşılacak mekânlar tasarlayıp, bu döngüyü sürekli hale getirmeliyiz…